“Subaşı’ndaki kavlağan ağacının altında buluşuruz.”

Seneler dokuz yüz atmışlara merdiven dayamadan henüz, ancak merkep sırtında gidilebilen uzak orman köylerinden Samsun’a gelen büyükler böyle sözleşirlerdi. 

Ömründe okula gitmemiş olan dedem bu sözleşmeye ‘meşvere’ derdi. 

Binek hayvanlarını bir hana emanet ettikten sonra şehir havasına giren eskilerimiz akşama kadar yetecek kadar sarma sigaralarını tabakalarına yerleştirir, heybelerini omuzlarına alır işlerinin peşine düşerlerdi.

Kavlağan, bildiğimiz çınar’ın el veren cinsinden bir büyük ağaç.

Yaprakları beş parmaklı olan türden, sağlam gövdeli uzun ömürlü bir ata yadigarı.

Yaşı elliyi geçince gövdesinde çıkan mantarlardan dolayı kavlağan derler yaşlılar ona.

Ecdadımızın yeni yaptırdığı camilerin yanı başına dikmeyi adet edindikleri, İmparatorluğun simgelerinden yalnızca biri.

Bu adla deyimlere de girmiştir kavlağan. ‘Kavlağan kovuğundan çıkmak’ gibi. Bu topraklardaki bir nevi mührümüz olan bu anıt ağaçlardan hâlâ ayakta kalabilenlerden biridir Kasaplar Caddesi ile Bağdat Caddesi’nin birleştiği noktada durup yıllara meydan okuyan kavlağan.

Of’tan, Çaykara’dan gelinip şenleneli, kırk kilometre uzaklıktaki Cerekli’den kimi Demirciler Sokağı’nda kazmasını, baltasını demirciye dövdürmek; kimi Buğday Pazarı’ndan bir iki parça bulgur, pirinç, yağ, tuz almak; kimi gazcıdan küçük tenekesini gazyağı doldurmak tarlasının kenarında ekinine gölge ettiği için kestiği gürgenler yüzünden ormancıyla başı derde giren kimileri orman mahkemesine çıkmak; kimileri de kalan tütün parasını Ziraat Bankası’ndan tahsil etmek amacıyla ancak altı ayda bir kez gelirlerdi Samsun’a.

Aralarında muhtar-heyet de varsa onlar mutlaka hükümet’e uğrayacaklar, arzuhal edeceklerdi.

Ayrıca sonrakilerden DP’li olanlar Tevfik İLERİ ile, CHP’li olanlar da İlyas KILIÇ ile bir sigara içimi sohbet imkanı bulabilirlerse daha ne?

Dönüş yolunda köylülerine, biraz da muhaliflerine makamda neler konuştuklarını, gördükleri ilgiyi uzata uzata anlatmanın keyfine varacaklar.

Maslahatlar görüldükten sonra Subaşı’ndaki kavlağan ağacının altında buluşulacak ve birlikte börekçiye gidilecek. Samsun’a gidip de börek yemeden olur mu? Neden mi börek? Doyurucu olduğu için belki, belki köye varıncaya kadar acıkmamak için, kim bilir.

Bildiğimiz şu: Dedelerimiz köyde kendi ektikleri mısırı buğdayı köydeki su değirmeninde öğütüp un eder ekmeklerini onunla yaparlardı.

Bu ekmeğin tadına da doyulmaz; ancak ondan yufka börek olmazdı. Şehir unu modası çok sonraları başladı.

Hem un olsa da, kuzine dediğimiz hem ekmek hem de yemek pişirmeye yarayan sobalarla da tanışık değiller dedelerimiz o devirlerde. Ekmeklerini ocak taşında sac altında ya da pileki dedikleri topraktan tepsilerde pişirirlerdi. Şimdi böreğin sultanlık sebebi anlaşıldı. Börekleri seven sevdiğine ısmarlardı çoğu kere. Bazen de köyde hasım bilinenler iyi günlerindeyseler eğer ( mesela tütün parasını almışlarsa) ikramı zevkle üstlenirlerdi.

 Bunu hem hamiyet adına yaparlardı hem de o zamanlar ‘Alman usulü’ bilinmezdi kavlağan ağacının gölgesinde.

 Şimdilerde Bağdat Caddesi’nden her geçişte, hâlâ dimdik ayakta duran bu kavlağan ağacına o zamanlardan haber sorarım.

Hoş bu ecdat yadigarı ondan çok evvellerini de hatırlar ya bizim Samsunluluğumuz daha eskiye dayanmıyor.

Çimenlere birikmiş beş parmaklı kurumuş sayfalarında nice silik hatıra yazılıdır kim bilir.          

‘Bir musiki gibi zamandan’ duyuyoruz o eski senelerin hayhuyunu.

Gölgesinde ahbaplık eden şimdi birer anı olmuş insanları, dertleri, sevinçleri, ümitleri, siyasi malumatları, belki iddiaları ile anlatıyor bize.

Mümin, mütevekkil, yoksul misafirlerinden, işi uzun sürenlerin heybelerini başının altına koyup gölgesinde sabahladıkları bir şefkatli sığınak olmuş kavlağan ağacı, bugün seneler öncesine dayanan bu aşinalığımıza dayanarak, senin himayende olmanın hazzıyla yanından geçerken seni saygıyla selamlıyorum.

 Yazan : Sezai BABUC (2011)

Not: Bu yazı 2011 yılında sevgili kardeşim Sezai BABUC tarafından Websitemizde yayınlanmak üzere gönderilmiş ve o dönem yayınlanmıştı. Her şeyimizi kaybediyoruz, köyümüz ve büyüklerimize ilişkin çok değerli gördüğüm yaşanmış anıları ve tarihi barındırdığı için kaybolmasına gönlüm razı olmadı. Tarihine not düşmek için tekrar yayınlıyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder